
3./9. yüzyılda Arap-İslam dünyasında yazar sayısının artmasıyla birlikte yazılı kültür güçlenmiş, okur kitlesi için kitaplar yazılmaya başlanmıştır. Oysa 2./8. yüzyılda bilgi daha çok sözlü aktarım yoluyla, müderrisler ve râvîler aracılığıyla yayılıyordu. Bu geçiş sürecinde, Abdülhamid el-Kâtib ve İbnü’l-Mukaffa gibi yazarların risaleleri okur kitlesiyle buluşmaya başlamış, ancak gerçek anlamda okura hitap eden yazım tarzı Câhiz ile belirginleşmiştir. Câhiz, muhatabına seslenen, girişler yazan ve dilsel incelikler barındıran bir üslup geliştirirken, Medâinî gibi daha geleneksel isimler isnat zincirlerine dayalı metinler üretmiştir. Bu fark, eserlerin tarihsel kalıcılığı üzerinde de etkili olmuştur.