
Küresel ısınma ve çevre politikalarının tartışılageldiği bir zamanda ekoeleştiri güncelliğini korur. Son yıllarda ekoeleştirel perspektifle Türk yazınına yaklaşan edebiyat incelemelerinin sayısı artmıştır. Bu edebî incelemeler yoluyla "yeşil edebiyat kanonu"nun hangi özellikleri ile inşa edildiğini yorumlamak mümkündür. Edebiyat metinlerinin ekolojik bağlamı ile beraber araştırmacıların ekoeleştiriyi alımlama biçimleri de bu kanonun niteliğinde belirleyicidir. Doğa el değmemiş cennet imgelemine yaklaşan bir tablo gibi sadece mekân değildir. Artık sanayileşme sonrası insan eliyle değiştirilmiş, tahrip edilmiş yönü göz ardı edilemez. İşte bu durum pastoral ile eko-yazını birbirinden ayırmak gerekliliğini doğurmuştur. İnsan eliyle üretilmiş bir metinde insan dışı canlıların ve doğanın yalnızca insana has duyguların betimlenmesinde birer metafor olarak kullanılması da ekoeleştirinin ele aldığı konulardandır. Hayvanların sömürülmesi hayvan çalışmalarının da katıldığı tartışmalarla temsil meselesi geniş ölçekli değerlendirilmiştir. Dünya edebiyatına dair incelemelerde eko-yazın, post-hümanist anlayışa yaklaşan içeriklere yoğunlaşır. Buna göre eko-yazın insanın doğayı tahrip etmesinin ve diğer canlılara hükmetmesinin eleştirisini içermekle birlikte; insanın kurtarıcı özne konumundan sıyrılarak diğer canlılarla bütünleşmesini önemser. İnsan merkezciliğin aşılamadığı, ikili karşıtlıklara dayalı bir dil inşası yerine post-hümanist değerlerin benimsendiği bütünleştirici bir estetik dil gereklidir. Türkçede eko-yazın olarak değerlendirilebilecek eserlere dair incelemelerde ise post-hümanist mutabakat yoktur. Ekoeleştirel yönü ile ön plana çıkarılan kimi eserlerin dahi içeriğinde insan-merkezciliğin izleri görülebilmektedir. Bu çalışmada ekoeleştirel Türkçe edebiyata dair incelemeler tartışmaya açılacaktır. Edebiyat incelemeleri yoluyla yeşil edebiyata yüklenen anlamların ayırt edici yönlerinin hangi ölçütlerle inşa edildiği çözümlenecektir.