Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir <p>Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi (ISSN: 2757-9999, e-ISSN: 2822-468X), Türkiye’deki edebiyat araştırmaları birikimini Türkçe ve/veya İngilizce olarak yerel ve uluslararası ölçekte tartışma konusu hâline getirme, dünya edebiyatları üzerine Türkiye’de yapılan araştırmalara alternatif bakış açıları sunma ve farklı disiplinlerin diyaloğa girdiği çok sesli bir mecra olma hedefiyle yola çıkıyor. Bu doğrultuda Nesir, Türk edebiyatı başta olmak üzere farklı coğrafyaların, dönemlerin ve dillerin edebiyatlarını karşılaştırmalı edebiyat, dilbilim, kültür tarihi, kültürel çalışmalar gibi çeşitli disiplinlerin yöntemlerinden faydalanarak değerlendirmeyi ve bunu yaparken de güncel teorik tartışmaları yakından takip etmeyi ilke edinmiş araştırmacıları buluşturmayı amaçlamaktadır.</p> <p>Nesir, bu ilkeleri rehber edinerek Türkiye’deki ve dünyadaki akademik-hakemli edebiyat araştırmaları dergilerinin arasında yerini almayı ve edebiyat araştırmaları sahasında çok kültürlü bir çeşitlilik sunmayı hedeflemektedir.</p> Mustafa Altuğ Yayla tr-TR Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi 2757-9999 Kadir Dede. Edebiyatın Ulusu Ulusun Edebiyatı: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Ulus İnşası ve Roman (Ankara: Nika, 2021) https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/200 <p><span style="font-weight: 400;">Kadir Dede’nin 2021’de yayımlanan </span><em><span style="font-weight: 400;">Edebiyatın Ulusu: Ulusun Edebiyatı: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Ulus İnşası ve Roman </span></em><span style="font-weight: 400;">adlı kitabı</span> <span style="font-weight: 400;">1923-1938 arasında yayımlanmış romanların Türk ulusunun inşası için yüklendiği rolleri tartışmaktadır. Kitap, hem ulus inşasına dair milliyetçilik kuramlarına dair tartışmaları ele almakta hem de romanın modernleşme ve milliyetçilikle olan ilişkisine değinmektedir. Bu yazının amacı bu kitabı eleştirel bir bakış açısıyla tanıtmaktır. Yazıda çalışmanın dönemsel sınırlandırması, roman seçimi, kuramsal çerçevesi ve yapısı tartışılmaktadır.</span></p> <p><br style="font-weight: 400;" /><br style="font-weight: 400;" /></p> Kaan Kurt Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 187 194 10.5281/zenodo.15261146 Travma ve Anlatı. Ed. Deniz Gündoğan İbrişim. İzmir: Livera, 2024. https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/164 <p><em><span style="font-weight: 400;">Travma ve Anlatı</span></em><span style="font-weight: 400;"> adlı kitap, travmanın edebiyat, kültür, bellek ve toplumsal yapılarla ilişkisini irdeleyen, hem kuramsal hem de edebî perspektiflerden travma kavramına yaklaşım geliştiren çok yazarlı bir derleme çalışmadır. Deniz Gündoğan İbrişim'in editörlüğünü yaptığı eser, travma çalışmalarına yeni yollar açmayı hedeflerken; bireysel, kolektif, çevresel ve ekolojik travma deneyimlerini farklı metinler üzerinden ele alır ve edebiyatın bu deneyimleri ifade etme gücünü tartışır.</span></p> Büşra Şengül Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 195 200 10.5281/zenodo.15261142 Osmanlı Dönemi Yabancılara Türkçe Öğretimi Kitaplarında Manzum Halk Edebiyatı Ürünleri https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/152 <p><span style="font-weight: 400;">Fetihle başlayan süreçte Türk dili ve kültürü farklı coğrafyalarda yabancılar tarafından ilgi görmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti ile siyasi, ticari ve askerî münasebetleri artan yabancı devletler tercüman yetiştirmek amacıyla İstanbul’da dil oğlanları okulları açarak tercüman ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır. Bu okullarda müfredatın gereği olarak gramer kitapları, mükâleme kitapları, derlemeler ve sözlükler yazılmıştır. Bununla birlikte yabancı yazarlar gerek Avrupa’da Türkçe metin eksikliği yaşanması gerekse sözlü gelenek ürünlerinin hak ettiği ilgiyi ve değeri görmemesi nedeniyle Türkçe el yazması kitaplardan ve halk arasında yapılan derlemelerden faydalanmışlardır. Bu makalede, yapılan literatür taraması ve doküman analizi sonucu Osmanlı dönemi 1600-1923 yılları arasında Türkçenin öğretimi için hazırlanan kitaplarda konuşma dilinin edinimi açısından mühim olan, Türk diline özgü millî özellikler taşıyan ve kültür aktarımında önemli bir araç olan halk edebiyatına ait manzum ürünlerin varlığı üzerinde durulmuştur. Çalışma kapsamında Avrupalı yazarlar ve gayrimüslimler tarafından kaleme alınan 140 eser incelenmiştir. Bu eserlerde yer alan türkü ve mânilerin yabancılara Türkçenin öğretiminde kullanım sıklığının ve sebeplerinin tespit edilmesi ve -mevcut ise- bu halk edebiyatı ürünlerine ait varyantların ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Ayrıca üzerinde daha önce yeterli çalışma yapılmamış eserler ele alınarak yeni çalışmalara konu olmalarının sağlanması hedeflenmiştir.</span></p> Osman Ataş Sevim Önder Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 91 126 10.5281/zenodo.15261114 Anadolu’da Türkçe Edebiyatın Doğuşu ve Mesnevi Nazım Biçimi: Yerelleşme, İcra, Ritüel https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/155 <p><span style="font-weight: 400;">Anadolu ve Balkanlarda Türkçenin edebî bir dil olarak ortaya çıkışı, bölgenin İslamlaşmasından ayrılmaz bir süreçti. Bu makale, edebiyatta yerelleşmeye dair teorik çerçeveler bağlamında mesnevi nazım biçiminin her iki süreçteki rolüne genel bir bakış sunarak döneme damgasını vuran sözlü aktarım, ritüel ve kolektif duygulanım boyutlarını öne çıkarmaktadır. Dönemin önde gelen edebî biçimi olan mesnevinin üç farklı işlevi harmanladığını, kozmopolit modeli (Farsça edebî geleneği), tasavvufi eğitim aracını ve sözlü performansı bir araya getirdiğini iddia etmektedir. Mesnevi biçimi sözlü edebiyattan yazıya geçişin gerçekleştiği başlıca alandı. Hikâye anlatıcılığının kolektif ritüel işlevini üstlenirken aynı zamanda kolayca İslami olarak tanımlanabilecek bir edebî kodu imliyordu. Mesnevi yalnızca Arapça ve Farsça bilen dar bir seçkin zümreye değil, aynı zamanda kahramanlık hikâyeleri ve efsanevi anlatılar aracılığıyla İslam’la tanışan, okuma yazma bilmeyen halkı da içeren geniş bir kitleye hitap ediyordu. Sözlü olarak icra edilen bazı mesnevilerde kadınlarla, özellikle de annelikle ilgili temaların yaygınlığı, mesnevinin</span> <span style="font-weight: 400;">cinsiyet sınırlarını da aştığını göstermektedir. Meddahlar ve hikâye anlatıcıları tarafından icra edilen, mensur destanlarla benzer bir repertuvara sahip mesnevilerin alımlanış biçimleri başlı başına bir ritüeldi, mitik bir olayın bedensel olarak canlandırılmasıyla imlenen toplumsal bir olaydı. Anadolu ve Balkanların İslamlaşma sürecinin gözlemlenebildiği bu metinlerde ümmet olmak, ritüel bağlamda icra edilen duygusal ve duyumsal bir kolektif tecrübeye dönüşmekteydi. </span></p> Zeynep Oktay Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 127 152 10.5281/zenodo.15041063 “Genç Kalem”in Karanlık Dili: Ömer Seyfettin'in Hikâyelerinde Kötülük https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/184 <p><span style="font-weight: 400;">Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde tekrar eden alt temalardan birisi “kötülük”tür. Balkan Savaşları’nın öncesi, sırası ve hemen sonrasında yazdığı hikâyelerde kötülük, Müslüman Türkleri hedef alan şiddet ve terörün doğal bir uzantısı olarak temsil bulur. Bu mezalim hikâyelerinde kötülük, yazarın milliyetçi tezine hizmet eden bir araçtır. Bununla birlikte, bu hikâyelerde bazen anlatıcı ile şiddetin failinin sesleri birbirine karışır. Anlatıcının kötülük ile ideolojik mesafesini koruyamadığı bu anlatım, kötülüğü bir araç olmaktan çıkararak hikâyenin tezini akamete uğratma pahasına insani bir deneyim olarak temsil bulur. Araca indirgenmeyen kötülük, Ömer Seyfettin’in çocukluk ve olgunlaşma hikâyelerinde de temsil bulur. Bu hikâyelerde asıl tema olan kötülük hikâye kişilerinin ahlaki ve toplumsal normları ihlal eden düşünce, tavır ve davranışlarının ardındaki saiktir. Hikâyenin ana teması olsun ya da olmasın, Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde kötülük belli bir psikolojik gerçekçilikle yer alır. Bu makale, Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde kötülüğün psikolojik iç tutarlılıkla temsiline ve metnin yapısına katkısına odaklanıyor.</span></p> Veysel Öztürk Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 153 173 10.5281/zenodo.15261123 Halide Edib [Adıvar] ile Ateşten Gömlek Romanını İsveççeye Çeviren Hjalmar Lindquist’in Mektuplaşmalarına Dair Bazı Bilgi ve Belgeler https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/194 <p><span style="font-weight: 400;">Bu araştırma notu Halide Edib (Adıvar)’ın </span><em><span style="font-weight: 400;">Ateşten Gömlek</span></em><span style="font-weight: 400;"> romanını 1928’de İsveççeye </span><em><span style="font-weight: 400;">Eldskjortan</span></em><span style="font-weight: 400;"> adıyla çeviren Hjalmar Lindquist ile olan mektuplaşmalarına odaklanmaktadır. Bu kısa notta, Halide Edib’in Lindquist’e yazdığı biri Türkçe, diğeri İngilizce iki mektuptan bölümler, Lindquist’in romanın ön sözünde aktardığı ölçüde incelenmektedir. İsveç Millî Kütüphanesi (Kungliga biblioteket) arşivlerinde bulunan ve Lindquist’in 1929’da Halide Edib’e yazdığı üçüncü bir mektup, bu iletişimin sürdüğünü göstermektedir. Daha önce bilinmeyen bu yazışmalar, Türkçe, İngilizce ve Fransızca olmak üzere çok dilli bir iletişime işaret eder. Araştırma notu, bu yeni belgeler aracılığıyla </span><em><span style="font-weight: 400;">Eldskjortan</span></em><span style="font-weight: 400;">’ın Türk-İsveç edebî ilişkilerindeki yerini vurgularken, ayrıca aynı romanın Finceye de çevrildiğini tespit etmekte ve bu çeviri ile alımlamasına dair araştırmaların önem ve gerekliliğini belirtmektedir.</span></p> Ahmed Nuri Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 175 185 10.5281/zenodo.15261165 Gevherî’nin Bilinmeyen İki Şiiri ve Bilinen Altı Şiirindeki Farklılıklar https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/180 <p><span style="font-weight: 400;">Yapılan çalışmada, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde 36518 numara ile kayıtlı şiir mecmuasında Gevherî’ye atfedilen şiirler, şairin Şükrü Elçin tarafından hazırlanan </span><em><span style="font-weight: 400;">Divan</span></em><span style="font-weight: 400;">’ındaki şiirlerle karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Mecmuada “Gevherî” mahlaslı sekiz şiir bulunmaktadır. Yapılan araştırma sonucu bu şiirlerden ikisinin şairin </span><em><span style="font-weight: 400;">Divan</span></em><span style="font-weight: 400;">’ında bulunmadığı, altı şiirin ise dörtlük, mısra ve kelime bazında </span><em><span style="font-weight: 400;">Divan</span></em><span style="font-weight: 400;">’daki şiirlerinden farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Mecmuadaki bu şiirlerde başlık biçiminde “Gevherî” yazıyor olması, mahlasın bulunması ve yine bu sekiz şiirden altısının şairin </span><em><span style="font-weight: 400;">Divan</span></em><span style="font-weight: 400;">’ında yer alması, bilinmeyen iki şiirin de Gevherî’ye ait olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan bu çalışmada Gevherî’ye ait olduğu tespit edilen bu iki şiir ile farklılık gösteren altı şiir transkribe edilmiş ve şairin </span><em><span style="font-weight: 400;">Divan</span></em><span style="font-weight: 400;">’ında bulunmayan iki şiir tematik bakımdan ve şekil bakımından ayrıca değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonunda şiirlerin tıpkıbasımı verilmiştir.</span></p> Gizem Görgülüer Songül Yağcıoğlu Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 201 218 10.5281/zenodo.15261136 Sayı Editöründen https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/201 <p>Kavram tarihi, büyük toplumsal, kültürel ve siyasi dönüşümlerin yaşandığı dönemleri anlamak için etkili bir yöntem, hatta kimi durumlarda yegâne anahtardır. Bir dönüşümün izini sürebilmek için ona tanıklık eden ve onu kayıt altına alan kavramların tarihini takip etmek gerekir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı, çok dilli ve çok etnisiteli bileşenleriyle Osmanlı kültürel alanında dramatik bir dönüşümün yaşandığı dönemdir. Bu dönem, Reinhart Koselleck’in <em>Kavramlar Tarihi</em> adlı çalışmasında <em>Sattelzeit</em> olarak tanımladığı eşik zamanla—yani klasik kavramların anlam dünyalarının sarsılıp yeniden yapılandığı süreçle— benzer şekilde, dil, iletişim ve estetikle ilgili modern fikirlerin gelişiminde bir geçişe tanıklık etmiştir.<a href="#_ftn1" name="_ftnref1"><sup>[1]</sup></a> Bir yandan bazı eski kavramlar, modern dünyanın değişen koşullarına uyum sağlayacak şekilde yeniden işlev kazanmış; diğer yandan bazı terimler tedavülden kalkmış, anlam kaymasına uğrayarak yeni bağlamlara yerleşmiştir. Bunlardan bazıları hızla dile giren yeni terimler olarak kabul görürken diğer geleneksel kelimeler daha önceki kültürel ve siyasi anlamlarını yavaş yavaş kaybederek yeni anlamlar edinmeye başlamıştır. Yirminci yüzyılın başına gelindiğinde, Osmanlı’da kültürel ve siyasi söylemlerin kavramsal kodları—ister muhafazakâr ve geleneksel ister modern kavramlar olsun—büyük ölçüde modern epistemolojiyle uyumlu hâle gelmişti.</p> <p><em>Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi</em>’nin “Geç Osmanlı Edebiyatına Kavramsal Bir Bakış” başlıklı bu dosya sayısı, ERC destekli “Modernleşen İmparatorluklar: Aydınlanma, Milliyetçi Öncüler ve Batılı Olmayan Edebi Moderniteler” projesi çerçevesinde, 29 Şubat-1 Mart 2024 tarihlerinde Bologna Üniversitesinde düzenlenen çalıştayın ardından şekillenmiştir. Sayı, on dokuzuncu yüzyılda gelişen edebî modernite ile Osmanlı-Türk edebiyatı ve eleştirisi arasındaki etkileşimi kavramsal bir yaklaşım temelinde incelemeyi amaçlamaktadır. Burada bahsedilen kavramsal tarih yönteminin altında yatan öncül, sadece tarihin belirli kavramlarda ifadesini bulması değil; aynı zamanda bu kavramların kendi içsel çelişkilerini, geçmiş anlamlarıyla etkileşimlerini hem eşzamanlı hem de tarihsel süreç içinde inceleyerek edebî modernite ve onun kavramsal ağlarını kısmen ortaya koymaktır.<a href="#_ftn2" name="_ftnref2"><sup>[2]</sup></a></p> <p>On dokuzuncu yüzyıl, Osmanlı-Türk edebiyatı için hem biçimsel hem de kavramsal düzeyde belirleyici bir dönüşüm dönemidir. Geleneksel formlardan Batı odaklı ve yenilikçi edebî ifadelere ve anlatı yapılarına doğru radikal bir kayma yaşanır. Modernitenin başlattığı bu epistemolojik savrulma daha önceki estetik ve kültürel normların yeniden kavramsallaştırılmasına yol açar. Burada “epistemolojik kırılma” ya da “kopma” değil “kayma” ve “savrulma” (<em>drift</em>) terimlerini tercih ediyorum; zira kırılma kavramı, yalnızca süreçselliği ve evrimselliği değil, aynı zamanda bu dönüşümün tarihselliğini de göz ardı eden ve daha çok sömürge tarihlerine işaret eden bir anlam taşır. On sekizinci yüzyıl reformları gibi erken bir dönemde başlayan ve 1860’larda erken matbaa kapitalizminin ve kamusal alanın ortaya çıkışıyla hızlanan bu süreçte, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kültürel alan, diğer modern öncesi kültürler gibi kendini temel ve kısmen kökleşmiş estetik kodlar ve pratiklerden modern bir estetiğe doğru sürüklenirken buldu. Modernite öncesi ve erken modern edebî ve kültürel alanı durağan ve sabit bir sistem olarak düşünmek yanlış olur. Hem geleneksel kaideleriyle sınırlı olan hem de bu kalıpları zorlayan sayısız eser ortaya koyan üretken bir canlılığın damgasını vurduğu, kendi içsel çelişkileri olan bir alandır klasik dönem. Ancak, Batı geleneğinde modern bir poetikaya doğru geçiş uzun ve yavaş bir dönüşüm hâlinde ilerlerken Osmanlı İmparatorluğu’nda bu dönüşüm birkaç on yıl içinde gerçekleşti.</p> <p>Modern estetiğin özgünlük, orijinallik, sanatsal deha ve yaratıcı hayal gücü gibi temel kavram ve kategorileri elbette kendi başlarına yeni fikirler değildi. Yine de bu yeni epistemolojik sistem on dokuzuncu yüzyılın sonlarında hakimiyet kazandıkça edebî alanın yeniden düzenlenmesini gerektirdi. Özgün kişisel üslup estetiğinin öncelenmesi ve bunun edebî mülkiyetin ortaya çıkışıyla tarihsel olarak iç içe geçmesi, yazar ve yazarlığın geleneksel rollerini dönüştürdü. İronik bir şekilde, yenilenme ve yeniden düzenlenme (tanzimat), yalnızca ilerleme değil, aynı zamanda bir “yetişememe”, “eksik kalma” ve “yenilgi” hissini de beraberinde getirdi. Tanzimat, bu bağlamda, yalnızca bir yenilenme değil, aynı zamanda bir yetersizlik ve kaygı dönemi olarak da okunabilir. “Batılılaşma” olarak (yanlış) etiketlenen bu süreç, çoğu zaman, bir imparatorluğun kültürel ve siyasi gerileme duygusu eşliğinde modern biçimlerin bazen tuhaf bir aceleyle ve çelişkili biçimlerde benimsenmesini de içerir. Bu bir çeşit hayatta kalma stratejisinin parçasıdır.</p> <p>Bu sayıda amaçladığım, bazen eş zamanlı (senkronik) bazen art zamanlı (diyakronik) olarak izlerini sürdüğümüz kavramların, on dokuzuncu yüzyılda yaşanan epistemolojik kayma sürecini takip etmede bize yol göstermelerini sağlamak. Dosyada yer alan makaleler, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine damgasını vuran kilit edebî ve kültürel kavramları inceleyerek edebî moderniteye geçiş sürecindeki dönüşümleri kavramsal bir mercekle takip etmeyi hedeflemektedir. Her bir çalışma, kültüre özgü çağrışımları olan bir anahtar kavram etrafında şekillenmekte; tarihsel bir değerlendirme eşliğinde bu kavramın edebî alandaki etkisini derinlemesine analiz etmektedir. Ele alınan konular arasında, kritik (muâheze) ve eleştiri (tenkîd) pratiklerindeki dönüşüm; hem milli hem estetik anlamda modernitenin alamet-i farikası olan orijinallik (şahsiyet) kavramı ve dönemin önde gelen yazarlarından birinin eserlerinde gözlemlenen kavramsal değişimin art zamanlı takibi yer almaktadır. Bu üç makale, geç Osmanlı edebiyat ortamını kavramsal tarih yöntemiyle anlamaya yönelik girişimde, estetik, edebî ve kültürel terim ve kavramların yeniden yapılandırılmasının farklı boyutlarına ışık tutmaktadır.</p> <p>Dosyanın ilk makalesi, Fatih Altuğ’un kaleme aldığı “Fuad Köprülü’s Evolution: From Cosmopolitan Thought to National Historiography (1909-1913) başlıklı çalışmadır. Altuğ bu makalede geç Osmanlı entelektüel sahasında edebî modernitenin kavramsal inşasında belirleyici olmuş bir figürün, Fuad Köprülü’nün düşünce evrimini mercek altına alıyor. Altuğ, Köprülü’nün 1909-1913 arasındaki yazılarında merkezi bir yer işgal eden <em>evrim</em> kavramının, dönemin siyasi dönüşümleriyle birlikte geçirdiği epistemolojik kırılmaları takip ediyor. Başlangıçta Darwin, Spencer ve Taine gibi Avrupalı düşünürlerin etkisiyle, edebiyatı toplumsal dönüşümün hem ürünü hem de itici gücü olarak konumlandıran Köprülü, evrimi estetik ve düşünsel olgunlaşmanın çoğulcu bir ilkesi olarak kavramsallaştırır. Ancak Balkan Savaşları sonrası değişen siyasal iklim ve Ziya Gökalp’ın çevresinde şekillenen yeni milliyetçi düşünce ortamı, Köprülü’nün evrim anlayışında belirgin bir dönüşüm yaratır. Bu yeni çerçevede, evrim artık bireysel yaratıcılık, kültürel canlılık ve ulusal irade temelli bir yeniden doğuş fikriyle iç içe geçer. Bergson’un yaratıcı evrimi, mutasyonculuk ve Gökalp’ın kültür sosyolojisinden beslenen bu yeni anlayış, 1913 tarihli “Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl” makalesinde disipliner bir yönteme dönüşerek, edebiyat tarihini ulusal bir bilim olarak kurgular. Makale, dosyanın genel çerçevesine uygun olarak, Avrupa kaynaklı kavramsal bir çerçevenin nasıl Osmanlı-Türk edebiyatının kurucu bir epistemolojisine dönüştüğünü, düşünsel süreklilikler ve kırılmalar üzerinden inceliyor; kavramların izini sürmenin, edebî modernitenin inşasını anlamada neden merkezi bir yöntem olduğunu örnekliyor.</p> <p>Hazal Bozyer’in “İhtiras Değil Hars: Geç Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e Şahsiyet Kavramının Dönüşümü” başlıklı makalesi, şahsiyet kavramının geç Osmanlı’dan erken Cumhuriyet’e uzanan dönemdeki tarihsel ve kavramsal dönüşümünü incelerken bu dönüşümün edebî moderniteyle ilişkisini kavramsal tarih yöntemiyle tartışmaya açıyor. 1860’lardan 1930’lara uzanan zaman aralığında kimlik, özerklik, bireylik ve millet kavramlarının nasıl şekillendiğini, özellikle edebî üretim ve süreli yayınlar aracılığıyla kamusal alana nasıl taşındığını ortaya koyuyor. Gazeteci ve yazar ayrımının belirginleşmediği bu dönemde şahsiyet hem bireysel yaratıcılığı hem de kolektif kimlik inşasını anlamlandıran bir anahtar kavram haline gelir. Makale, şahsiyet ve şahsiyetçilik kavramlarını sadece bireysel nitelikler etrafında değil, aynı zamanda sosyal, estetik ve siyasi düzeylerde ele alarak çok katmanlı bir kavramsal haritalama yapar. Bozyer, Tanzimat, II. Meşrutiyet ve erken Cumhuriyet dönemlerindeki dönüşümlerle birlikte kavramın hem söylemsel hem de ideolojik düzeyde nasıl yeniden tanımlandığını gösterir. Özellikle 1900’lerden sonra milliyetçi düşüncenin etkisiyle şahsiyet kavramının bireysellikten ulusal karaktere evrilişini ve bu değişimin edebî alanda özgünlük, otorite ve temsil gibi değerlerle iç içe geçişini ortaya koyar. Bu yönüyle çalışma, dosyanın temel hedeflerinden biri olan kavramların tarihsel dönüşümünü hem senkronik hem de diyakronik olarak izleme amacına önemli bir katkı sunuyor.</p> <p>Dosyanın son makalesi olan Atiye Gülfer Gündoğdu’nun “Muâheze, Tenkîd ve Eleştirinin Geçişkenliğinde: Türk Edebiyatında Edebî Eleştirinin Başlangıç Metinleri” başlıklı çalışması, geç Osmanlı döneminde edebi eleştirinin ilk örnekleri sayılan Nâmık Kemâl’in <em>Tahrîb-i Harâbât</em> ve <em>Ta‘kîb</em> adlı metinlerini kavramsal tarih perspektifiyle ele alıyor. Bu eserlerin, Mizancı Murat’tan Ahmet Hamdi Tanpınar’a uzanan bir çizgide modern Türk edebiyatının eleştiri geleneğinde kurucu bir rol üstlendiği genel kabul görse de Gündoğdu bu metinlerin eleştiri kavramının anlam dünyası içinde yeterince incelenmemiş olmasına dikkat çekiyor. Makale, bu boşluğu gidermeyi hedefleyerek, <em>muâheze</em>, <em>tenkîd</em> ve <em>eleştiri</em> kavramları arasındaki geçişkenlikleri dönemin söylemsel bağlamı içinde tartışmaya açıyor. Gündoğdu, Nâmık Kemâl’in <em>Harâbât</em>’a yönelttiği eleştirilerin, bir yandan yazarın şahsını hedef alan <em>muâheze</em> ile örtüşen, diğer yandan da sahte ile hakiki şiiri ayırmaya çalışan <em>tenkîd</em> yaklaşımını sürdüren bir tür melez eleştiri biçimi sergilediğini ortaya koyuyor. Eleştirinin, yalnızca estetik değil, aynı zamanda ahlaki ve siyasi bir yargı biçimi olarak da kurulduğu bu metinlerde, Kemâl’in kullandığı <em>muhâkeme</em> kavramı, akıl yürütme ve hüküm verme anlamlarıyla eleştiri kavrayışının erken modern yönlerini açığa çıkarıyor. Bu yönüyle makale, dosyanın temel amacına paralel şekilde, edebî modernitenin inşasında belirleyici olmuş kültürel ve estetik kavramların tarihsel dönüşümüne odaklanıyor; edebî eleştiri kavramının Osmanlı-Türk bağlamında nasıl adlandırıldığını ve anlamlandırıldığını, dilsel ve epistemolojik kaymalar üzerinden izliyor.</p> <p>“Dosya Dışı Araştırma Makalesi” bölümünde, Osman Ataş ve Sevim Önder tarafından kaleme alınan “Osmanlı Dönemi Yabancılara Türkçe Öğretimi Kitaplarında Manzum Halk Edebiyatı Ürünleri” başlıklı makale, 1600-1923 yılları arasında yabancılara Türkçe öğretimi amacıyla hazırlanan kitaplarda yer alan manzum halk edebiyatı ürünlerini inceliyor. Avrupa’da Türkçe kaynak eksikliği ve sözlü geleneğe ait içeriklerin değer görmemesi nedeniyle derlemelere yönelen yabancı yazarların eserlerinden yola çıkan çalışma, türkü ve mâni gibi ürünlerin dil öğretimindeki işlevlerini, kullanım sıklıklarını ve varyantlarını araştırıyor. 140 eserlik bir külliyat üzerinden yürütülen inceleme, hem kültürel aktarımın araçlarını görünür kılmayı hem de yeni araştırmalara zemin hazırlamayı amaçlamakta.</p> <p>Zeynep Oktay’ın “Anadolu’da Türkçe Edebiyatın Doğuşu ve Mesnevi Nazım Biçimi: Yerelleşme, İcra, Kolektif Duygulanım” başlıklı makalesi, Anadolu ve Balkanlarda Türkçenin edebî bir dil olarak ortaya çıkışında mesnevi nazım biçiminin rolünü inceliyor. Sözlü aktarım, ritüel ve kolektif duygulanım gibi öğelere odaklanan Oktay, mesnevinin hem İslami bir anlatı aracı hem de yerel kültürel üretimin taşıyıcısı olarak işlev gördüğünü savunuyor. Farsça edebî geleneğiyle kurulan ilişkiyi, halk anlatıcılığıyla birleşen performatif boyutlarıyla birleştiren yazar, mesnevinin çok katmanlı yapısını görünür kılıyor.</p> <p>Bölümdeki son makale Veysel Öztürk tarafından kaleme alınan “Genç Kalem’in Karanlık Dili: Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Kötülük.” Bu makale, Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde kötülük temasının nasıl temsil edildiğini inceliyor. Seyfettin’in özellikle Balkan Savaşları bağlamında yazdığı mezalim hikâyelerinde kötülük, milliyetçi anlatının bir aracı olarak ortaya çıkarken, bazı metinlerde anlatıcı ile failin seslerinin iç içe geçmesi, kötülüğü ideolojik sınırların ötesinde, insani ve psikolojik bir deneyim olarak da görünür kılıyor. Öztürk makalesinde, kötülüğün sadece bir tema değil, aynı zamanda anlatının yapısal ve anlatımsal bir öğesi haline geldiğini gösteriyor.</p> <p>Araştırma Notu kategorisinde Ahmed Nuri, Halide Edib (Adıvar)’ın <em>Ateşten Gömlek</em> romanını 1928’de İsveççeye <em>Eldskjortan</em> adıyla çeviren Hjalmar Lindquist ile olan mektuplaşmalarına odaklanıyor.</p> <p><em>Nesir</em>, bu sayıda iki farklı kitap değerlendirmesine de yer veriyor. Kaan Kurt, Kadir Dede’nin <em>Edebiyatın Ulusu Ulusun Edebiyatı: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Ulus İnşası ve Roman </em>(2021) başlıklı çalışmasını değerlendirirken, Büşra Şengül ise Deniz Gündoğan İbrişim’in editörlüğünü yaptığı <em>Travma ve Anlatı</em> (2024) kitabını inceliyor.</p> <p>Bu sayının Belgeler kısmındaysa Gizem Görgülüer ve Songül Yağcıoğlu, Gevherî’ye ait olduğu yeni tespit edilen iki şiiri hem transkribe ediyor hem de çözümlüyor.</p> <p>Son olarak bu sayının hazırlanmasına katkıda bulunan danışma kurulu üyelerine, alan editörlerine, yazarlara ve hakemlere teşekkürlerimi sunarım. Zaman kısıtlamaları nedeniyle yayın sürecini tamamlayamayan dosya yazarlarına da teşekkür ederim. Bu vesileyle <em>Nesir</em>’in Ekim 2025 tarihinde yayımlanacak olan dokuzuncu sayısının “Felsefe ve Edebiyatta Mimesis: Temsil, Hakikat ve Anlam” dosya konusuna ayrılacağını paylaşmak isterim. Bu konuyla ilgili nitelikli ve özgün çalışmalarınız <em>Nesir</em> tarafından 1 Ağustos 2025 tarihine kadar kabul edilecektir.</p> <p> </p> <p><a href="#_ftnref1" name="_ftn1">[1]</a> Reinhart Koselleck, “Introduction and Prefaces to the Geschichtliche Grundbegriffe,” trans. Michaela Richter, <em>Contributions to the History of Concepts</em> 6, no. 1 (June 1, 2011): 9; Reinhart Koselleck, <em>The Practice of Conceptual History: Timing History, Spacing Concepts</em> (Stanford: Stanford University Press, 2002).</p> <p><a href="#_ftnref2" name="_ftn2"><sup>[2]</sup></a> Osmanlı dönemi kavramsal tarih çalışmaları için bkz. Einar Wigen, “Ottoman Concepts of Empire,” <em>Contributions to the History of Concepts</em> 8, no. 1 (2013): 44–66; Alp Eren Topal ve Einar Wigen, “Ottoman Conceptual History: Challenges and Prospects,” <em>Contributions to the History of Concepts</em> 14, no. 1 (2019): 93–114. Osmanlı ve Türkiye tarih yazımında kavramsal yaklaşımların son dönem örnekleri için bkz. Ahmet Şimşek (ed.), <em>Kavram Tarihi Çalışmaları</em> (İstanbul: Vakıfbank Kültür Yayınları, 2025). Yöntemin edebi ve kültürel alandaki öncüleri için bkz. Raymond Williams, <em>Keywords</em> (London: Fontana Paperbacks, 1988); Quentin Skinner, <em>Visions of Politics, Volume 1: Regarding Method</em> (Cambridge: Cambridge University Press, 2002).</p> Özen Nergis Dolcerocca Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 i xi 10.5281/zenodo.15280721 Fuad Köprülü’nün Evrimi: Kozmopolit Düşünceden Millî Edebiyat Tarihine (1909-1913) https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/197 <p><span style="font-weight: 400;">Bu makale, Fuad Köprülü’nün 1909 ile 1913 yılları arasında kaleme aldığı metinlerde </span><em><span style="font-weight: 400;">evrim (tekâmül)</span></em><span style="font-weight: 400;"> kavramının geçirdiği düşünsel dönüşümü incelemekte; onun kozmopolit bir edebiyat sosyolojisinden milliyetçi bir filoloji anlayışına yönelişini izlemektedir. Başlangıçta Darwinci, Spencerci ve Taineci modellerden yararlanan Köprülü, edebî gelişimi hem toplumsal dönüşümün bir ürünü hem de onun itici gücü olarak tanımlar ve evrimi estetik ve entelektüel olgunlaşmanın çoğulcu bir ilkesi olarak kurgular. Ancak Balkan Savaşları sonrası yaşanan siyasal kırılma ve Ziya Gökalp merkezli milliyetçi çevrelerin etkisiyle, evrim düşüncesini irade ve canlılık temelinde, ulusal bir dirilişin aracı olarak yeniden yapılandırır. Mutasyonculuk, Bergson’un yaratıcı evrimi ve Gökalp’ın kültür sosyolojisinden beslenen bu yeni çerçeve, “Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl” makalesinde disipliner bir yönteme dönüşerek, edebiyat tarihini ulusal bir bilim olarak kurar. Makale, bu düşünsel dönüşümün izini sürerek Köprülü’nün Avrupa kaynaklı bir kavramı, Türk edebiyat tarihçiliğinin temel bir epistemolojisine dönüştürmesini ortaya koyar.</span></p> Fatih Altuğ Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 1 30 10.5281/zenodo.15261091 İhtiras Değil Hars: Geç Osmanlı'dan Erken Cumhuriyet'e Şahsiyet Kavramının Dönüşümü https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/191 <p><span style="font-weight: 400;">Bu makalenin amacı, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminde </span><em><span style="font-weight: 400;">şahsiyet</span></em><span style="font-weight: 400;"> kavramının Osmanlı-Türk edebiyatının modernleşme süreci içindeki gelişimini, dönüşümünü ve konumunu tayin etmektir. 1860’lardan 1930’lara uzanan süreçte Osmanlı’da özerklik tartışmaları, kimlik arayışları, ulus-devletleşme ve millîleşme paradigmaları edebiyatın sınırlarını da belirlemiştir. Gazeteci/yazar ayrımının keskin olmadığı bu dönemde süreli yayınlar bu görüşleri dile getirmenin ve kamuoyuyla paylaşmanın en büyük aracına dönüşmüştür. Bir kavram olarak </span><em><span style="font-weight: 400;">şahsiyet</span></em><span style="font-weight: 400;">in ve </span><em><span style="font-weight: 400;">şahsiyetçilik</span></em><span style="font-weight: 400;">in tarihsel, edebî ve siyasi boyutları incelenerek bu kavramın Osmanlı bağlamındaki özgün gelişimi ortaya konulmuştur. Makale, </span><em><span style="font-weight: 400;">şahsiyet</span></em><span style="font-weight: 400;"> kavramının Osmanlı’daki dönüşümünü 19. yüzyılın ortalarından itibaren Tanzimat, II. Meşrutiyet ve erken Cumhuriyet dönemlerindeki sosyal ve siyasi değişimlerle paralel olarak ele almaktadır. Bu süreçte özellikle 1900’lerden itibaren kavramın daha sık kullanılmaya başlandığı ve bunun da milliyetçi paradigmalarla paralel bir gelişim gösterdiği görülmektedir. </span><em><span style="font-weight: 400;">Şahsiyet</span></em><span style="font-weight: 400;"> kavramının sadece entelektüel bir tartışma konusu olmadığı, aynı zamanda toplumsal ve siyasi değişimlerin bir yansıması olduğu vurgulanmaktadır. </span><em><span style="font-weight: 400;">Şahsiyet </span></em><span style="font-weight: 400;">kavramının, Osmanlı modernleşmesinin önemli bir parçası olarak toplumsal, siyasal ve düşünsel değişimlerle iç içe geçtiği ve bu değişimleri etkilediği sonucuna varılmaktadır. </span></p> Hazal Bozyer Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 31 59 10.5281/zenodo.15261067 Muâheze, Tenkîd ve Eleştirinin Geçişkenliğinde: Türk Edebiyatında Edebî Eleştirinin Başlangıç Metinleri https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/185 <p>Nâmık Kemâl’in <em>Tahrîb-i Harâbât</em> ve <em>Ta‘kîb</em> adlı eserlerinin, geç Osmanlı-Türk edebî eleştirisinin ilk telif metinleri olarak değerlendirilmesi gerekliliği, Mizancı Murat ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimler tarafından vurgulanmış; zamanla bu görüş, modern Türk edebiyatı araştırmacıları arasında genel kabul görmüştür. Edebiyat metinlerine yönelme dikkatiyle tezkire geleneğinden ayrışan ve modern eleştirinin başlangıcı addedilen bu eserlerin birer eleştiri metni olarak bizatihi kendilerinin incelenmemiş olması, eleştirel düşüncenin kendi temellerini sorgulamakta geciktiği çelişkili bir suskunluk alanı üretir. Her iki metin, birer muâheze olarak sunulmalarının yanı sıra, eleştiri ve eleştirinin geç Osmanlı-Türk edebiyatındaki erken teamülleri olan tenkîd ve muâheze türleri arasında sergiledikleri geçişkenliklerle dikkat çeker. <em>Harâbât </em>karşısında Kemâl, bir taraftan eleştiriyi “bir eserin noksanlarının ifadesi, kusurlarının tanzimi” olarak görür ve zaman zaman metinden ziyâde yazarı hedef alan yönleriyle muâheze türüne yaklaşır, aynı zamanda sahte şiiri hakikisinden ayıran bir nâkkad konumuyla da tenkîd kavramının etimolojik kökeniyle uyumlu hareket eder. Öte yandan, muâhezeden önce eleştiri karşılığında kullandığı muhâkeme kavramı, yargılama, akıl yürütme ve hükmetme boyutlarıyla eleştirel yaklaşımını etkilemeye devam eder. Bu çalışma, eleştiri kavramının tarihsel gelişimini de göz önünde bulundurarak geç Osmanlı-Türk edebî alanında eleştirinin erken biçimlerini, onu adlandırma ve anlamlandırma sorunlarını söz konusu ilk telif eleştiri metinleri üzerinden tartışmayı amaçlamaktadır.</p> Atiye Gülfer Gündoğdu Telif Hakkı (c) 2025 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://creativecommons.org/licenses/by/4.0 2025-04-30 2025-04-30 8 61 90 10.5281/zenodo.15261077