https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/issue/feed Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi 2024-04-30T00:34:46+03:00 Kaan Kurt editor@nesirdergisi.com Open Journal Systems <p>Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi (ISSN: 2757-9999, e-ISSN: 2822-468X), Türkiye’deki edebiyat araştırmaları birikimini Türkçe ve/veya İngilizce olarak yerel ve uluslararası ölçekte tartışma konusu hâline getirme, dünya edebiyatları üzerine Türkiye’de yapılan araştırmalara alternatif bakış açıları sunma ve farklı disiplinlerin diyaloğa girdiği çok sesli bir mecra olma hedefiyle yola çıkıyor. Bu doğrultuda Nesir, Türk edebiyatı başta olmak üzere farklı coğrafyaların, dönemlerin ve dillerin edebiyatlarını karşılaştırmalı edebiyat, dilbilim, kültür tarihi, kültürel çalışmalar gibi çeşitli disiplinlerin yöntemlerinden faydalanarak değerlendirmeyi ve bunu yaparken de güncel teorik tartışmaları yakından takip etmeyi ilke edinmiş araştırmacıları buluşturmayı amaçlamaktadır.</p> <p>Nesir, bu ilkeleri rehber edinerek Türkiye’deki ve dünyadaki akademik-hakemli edebiyat araştırmaları dergilerinin arasında yerini almayı ve edebiyat araştırmaları sahasında çok kültürlü bir çeşitlilik sunmayı hedeflemektedir.</p> https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/107 İzzet Yasar’ın Camdan Mezbahalar’ında Antroposen Yaklaşımın Eleştirisi ve İnsanlaştırılan Hayvanlar 2024-02-01T10:03:17+03:00 Büşra Bilgiç busrabilgic3@gmail.com <p>Yazar ve şair İzzet Yasar (1951-2018) <em>Camdan Mezbahalar</em> isimli Toplu Öyküler’inde insan-hayvan çatışmasını merkeze alır. Hikâyelerinde antroposen yaklaşımı toplumun dinamikleriyle birlikte eleştirerek insan-hayvan ilişkisini materyalist düzlemde inceler. Eser, doğanın tahakküm gücünü elinde tutan insanı eleştirirken bir yandan da ele aldığı hayvanlarla insanı kendi dünyasındaki güçsüzlükleriyle karşı karşıya bırakır. İnsan ve hayvan kimliğini eleştirel hayvan okumaları bağlamında bir araya getiren bu çalışma, metin odaklı ve antroposen eleştiri merkezli bir edebiyat okuması sunar.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/120 Adımlar Arasında: Doğa, Düşünce ve Varoluş 2024-03-15T14:50:41+03:00 İlayda Canol ilaydacanol95@gmail.com <p>“Adımlar Arasında: Doğa, Düşünce ve Varoluş” başlıklı bu kısa denemede, insanın doğayla ve kendi iç dünyasıyla olan derin bağını yürüyüş metaforu üzerinden inceleyeceğiz. Böyle bir inceleme yürüme kadar durmanın, belirli ölçüde bizi engelleyen etmenlerden izole olup diğer bir deyişle durmanın durma olduğunu fark edebileceğimiz bir zeminde yürümek ve aynı zamanda durma esnasında görmekte olduklarımız hakkında düşünmeyi de gerektirir. Bu düşünme arayışı açısından en dikkat çekici sanat eserlerinden birisi, Caspar David Friedrich’in ünlü eseri “Der Wanderer über dem Nebelmeer”dır. Friedrich’in ünlü eseri “Der Wanderer über dem Nebelmeer” üzerine düşünürken yalnız bir adamın doğa karşısındaki <em>duruş</em>unu ve bu duruşun bizim iç dünyamızla nasıl paralellik gösterdiğini gözlemleriz. Yürüyüş, burada hem fiziksel hem de zihinsel bir yolculuk olarak ele alınmakta ve doğada atılan her adım, bizleri kendimiz ve çevremizle yeniden bağlantı kurmaya davet etmektedir. Bu süreçte, insanın varoluşsal arayışı ve doğa ile içsel dünyası arasındaki etkileşim vurgulanmaktadır.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/123 Edebiyatın Çiçek Tarhındaki Salyangoz: Hogarth Yayın Evi’nin Yavaşlığa Çağrısı 2024-04-19T13:16:12+03:00 Mine Özyurt-Kılıç mine.ozyurtkilic@asbu.edu.tr Atahan Mahir Karabiber atahan.mahirkarabiber@student.asbu.edu.tr <p>Bu çalışma, Virginia Woolf’un ilk eserleri olan “The Mark on the Wall” ve “Kew Gardens” ile Hogarth Yayın Evi’nin yayınlarında salyangozun sembolik önemini incelemektedir. Woolf’un salyangoz tasviri, hızlı ve her şeyi sıradanlaştıran modern varoluş biçimleri arasında yavaş düşünme felsefesini somutlaştırır. Derin düşünme ve dikkatli gözlem hâlini simgeleyen salyangoz, okuyucuları Woolf’un Modernist metinlerine özellikle yavaş bir yaklaşım sergilemeye davet etmekle birlikte günlük yaşamın ayrıntılarına ve varoluş anlarına dikkat etmeye teşvik etmektedir. Woolf’un edebiyatla daha yavaş ve daha derin bir etkileşimi savunan görevinin edebi analizi ve Hogarth Yayın Evi’ndeki dizgi sürecinin incelenmesi yoluyla bu çalışma hem Woolf’un Modernist metinlerinde hem de Hogarth Yayın Evi’nin arkasındaki itici güçte yavaşlığın bir sembolü olarak salyangozun önemini vurgulamaktadır.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/122 Şairin Şehri: Türk Şiirinde İstanbul’un Estetik ve İdeolojik Dönüşümü 2024-04-09T19:48:48+03:00 Olcay Akyıldız olcayakyildiz@gmail.com <p>Türk edebiyatında çok az şehir İstanbul kadar yazarların hayal gücünü yakalamış ve edebî eserlere ilham kaynağı ve konu olmuştur. Tarih, kültür ve mitlerle dolu bir şehir olan İstanbul, kentsel yaşamın karmaşıklığını somutlaştırır ve yazarların insan deneyiminin canlı portrelerini üzerine çizdikleri büyüleyici bir tuval görevi görür. Bu makale, Henri Lefebvre'in kent kuramının merceğinden, İstanbul'un Türk şiirindeki çok yönlü temsilini çözmek için bir yolculuğa çıkıyor ve şairlerin mekân, toplum ve sembolizm arasındaki dinamik etkileşimi nasıl yönlendirdiklerini araştırıyor. Birhan Keskin’in 2016 tarihli “Zillet” şiirinde tek bir dizeyle Türk şiir tarihi ve geleneğinde İstanbul şiirleriyle çok güçlü bir yeri olan Yahya Kemal’in “Bir Başka Tepeden” şiirini yapısöküme uğratması yalnızca kontrolsüzce büyüyen bir canavara dönüşmüş İstanbul’un bu yüzünün edebiyata yansıması değil aynı zamanda Yahya Kemal’den Birhan Keskin’e değişen şiir anlayışlarının da bir sonucudur. Kendisine mihenk taşı olarak bu örneği alan makale, Yahya Kemal’den başlayarak 40 kuşağı toplumcu şairlerinden İkinci Yeni’nin modernist şiirine uzanarak günümüze gelen bir hat üzerinde İstanbul’un metinsel izlerini takip eder ve şehri yaşanan bir mekân (Lefebvre) olarak anlatan şiirlerle, hayal edilen bir mekân olarak yücelten şiirler arasındaki fark ve benzerlikleri ortaya koyar.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/98 Türkçede Gerçekdışılığın Sınırları 2024-02-15T11:30:26+03:00 Erkan Hirik erkan.hirik@samsun.edu.tr <p>Dilbilgisinin farklı kategorileri tek tek ya da birlikte anlambilime yönelik işlevler görürler. Dilin iç yapısını yansıtan dilbilgisel katmanlardan ses, yapı, sözcük ya da söz dizimsel özellikler anlambilime hizmet ederler. Tüm bu kategorilerin temel amacı evrende bulunan somut ya da soyut varlıkların ifade edilmesidir. Bununla birlikte dil, olmayanı ve gerçekleşmeyeni de ifade etme vazifesi görür. Gerçeklik (realis); bir kavramın, olayın veya durumun var olan bir gerçekliği ifade ettiği, dilbilgisi kategorileri aracılığıyla belirlenen bir üst anlam alanını içerir. Bu kullanım aynı zamanda konuşmacının ruh hâlini de yansıtabilir. Öte yandan, gerçekdışılık (irrealis), bir kavramın, olayın veya durumun gerçekliğinin tam olarak bilinmediği ve bilindiği durumlarda dahi gerçekliğin kesin olmadığının ifade edildiği bir üst anlam alanını tanımlamaktadır. Gerçekdışılık, isim ve fiil cinsinden sözcüklerle oluşturulan cümlelerde tamamen ya da kısmen gerçekleşebilmektedir. Gerçekdışılık kendi içerisinde türlere sahiptir. Bu çalışmada gerçekdışılık kavramının Türkçedeki anlamsal sınırları çizilmiştir. Bu sınırların gerçekleşmeme, yokluk, belirsizlik, yakınlık ve yaklaşıklık içerdiği tespit edilmiştir. Bunlara ek olarak Türkçede farklı işaretleyicilerin de gerçekdışılık sınırı çizdiği görülmektedir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/93 Popüler Kültürde Tutunmak: Osmanlı Kahvehanelerinde Hikâye Anlatıcıları (1550-1850) 2024-02-09T14:39:59+03:00 Mustafa Altuğ Yayla altug.yayla@samsun.edu.tr <p>Diyâr-ı Rûm’da 16. yüzyıl dolaylarında görünürlükleri artan âşık, meddah ve hâyalî gibi icracıların anlatı mekânı olarak kahvehaneleri mesken tuttukları ve bu mekânlarda icralarda bulundukları bilinmektedir. Bu makalede hikâye anlatıcıları olarak kategorize edilmiş icracıların, Osmanlı döneminde kolektif bir anlatı zemini inşa ettikleri ve performanslarını muhataplarının beklentilerine göre şekillendirerek bir tahkiye ekonomisi oluşturdukları öne sürülmüştür. Kahvehanelerin müdahilliği ile şekillenen bu ekonomiyi popüler kültür bağlamında incelemiş olan makalede, anlatıcıların kendi içinde bir çeşit piyasa oluşturarak Osmanlı’da patronaj temelli metin üretim pratiklerinden farklı bir bağlamın içinde icralarını şekillendirdikleri ve popüler kültürde tutunmak adına muhtelif taktikler geliştirdikleri iddia edilmiştir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/115 Zümre Gizem Yılmaz. Kozmik Koreografi: Bedenlerin Element Dansı (İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, 2023) 2024-02-09T13:58:34+03:00 Tuğba Çanakçı t.canakcii@gmail.com <p>Zümre Gizem Yılmaz’ın 2023 yılında yayımlanan <em>Kozmik Koreografi: Bedenlerin Element Dansı</em> isimli eseri, evrenin kozmik koreografisinde “bir” olma bilincinden bağımsız insanın ne kadar küçük olduğunu posthüman ve ekoeleştirel bir tutumla tartışmaktadır. Yazar, evrende varlığı var edenin dört esas element olduğunu dört edebî eserle ele alarak insanın ebedî evrenle bir bütün olduğunu anlatmaktadır; bu bağlamda elementlerin eyleyiciliklerini görmezden gelen insan, kendi üstünlüğünü kanıtlamak için kendini merkeze konumlandırdığında aslında kendini sona sürüklemektedir. Yılmaz için insan, insan merkezci düşüncenin dışında durarak kibrinden arınması ve elementlerin eyleyiciliklerini kabullenmesi ile benliği ile barışabilir, evrenle “bir” olabilir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/119 İsmail E. Erünsal. Arşiv Kayıtları, Yazma Eserler ve Kayıp Metinler: Edebiyat Tarihi Yazıları (İstanbul: Timaş Tarih, 2024) 2024-03-13T00:04:30+03:00 Elif Sezer-Aydınlı sezerel89@gmail.com <p>Osmanlı/Türk edebiyat ve tarih ilimlerinin kullandıkları kaynakların, çalışma yöntemlerinin ve bunların muhtevalarının birbirlerinden fazlaca bağımsız olarak gelişmiş olması artık birçok araştırmacı tarafından eleştiriliyor. Bu bakımdan 70’ler gibi çok erken bir tarihten itibaren, İsmail E. Erünsal’ın edebiyat tarihinin birçok veçhesine dokunan ve onu aydınlatan tez, sunum ve makale formatındaki çalışmaları öncü niteliğiyle dikkat çeker. Hatice Aynur tarafından derlenen bu çalışmalar ilk olarak 2016 yılında Dergâh Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Ocak 2024’te ise gözden geçirilip genişletilen ikinci baskısı Timaş Yayınları tarafından akademik camiaya yeniden sunulmuştur. Bu baskıda “Edebiyat Tarihi Kaynağı Olarak Arşiv Kayıtları” başlığı altında, biri ilk kez yayımlanan dört makalenin eklenmesiyle önceki baskıda 22 olan makale sayısı 26 makaleye ulaşmıştır. Böylece, hem edebiyat ve tarih alanlarına yeni ayak basan öğrencilere yol gösteren hem de kıdemli araştırmacıların istifade edebileceği hacimli bir külliyat vücuda getirilmiştir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/125 Osmanlı’da Tezkiretü’l-Evliya Tercümanlığı: Üsküdar İskele Camii’inde Bir Vakıa-ı Kutb-i Âlem 2024-04-21T13:22:43+03:00 Cankat Kaplan cankatkaplan1@gmail.com Cevat Sucu cevatsucu@gmail.com <p>Bu yazıda Feridüddin Attar’ın (ö. 1221) kaleme aldığı <em>Tezkiretü’l-Evliya </em>başlıklı kitabının on yedinci yüzyıl Türkçe tercümelerinden biri tanıtılmaktadır. Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdai Efendi koleksiyonunda bulunan bu metinde tercüman Ebu Turab Nahşebi’nin (ö. 859) biyografisini çevirdikten hemen sonra Ebu Turab’ın tecrübesini kendisinin de yaşadığını iddia eder. Bu metinde kullanılan dil ve mezkur anlatı iki anlamda önemli hâle gelir: Birincisi, tercümenin yapıldığı bağlama dayanarak tercümanın metnin türünü değiştirmesi; ikincisi ise tercümanın kendisini doğrudan metnin içine sokarak, yani o ufak pasajın geçtiği kısmı bir nevi ego-document’e dönüştürerek, kendisini metinde anlatılan tasavvufi dünyanın bir parçası kılmasıdır.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/126 Sayı Editörlerinden 2024-04-26T11:02:11+03:00 Esra Almas esra.almas@bilkent.edu.tr Deniz Gündoğan-İbrişim deniz.gundogan@khas.edu.tr <p><em>Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi</em>’nin “Ekoeleştiri, Sürdürülebilirlik ve Edebiyat” başlıklı bu dosya sayısı Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü tarafından 14 Ekim 2022’de “Ekoeleştiri ve Sürdürülebilirlik” başlığıyla düzenlenen lisansüstü konferanstan hareketle hazırlandı. Dosyamız hem bir disiplin hem de bir metodoloji olarak düşünülen ekoeleştirinin, özellikle Türkiye’deki edebî ve kültürel çalışmalar alanlarında nasıl algılandığını, aidiyet, kimlik, beden, doğa, ev, toplumsal cinsiyet gibi kimi meseleler ile nasıl kesiştiğini vurguluyor. Özellikle 2000’lerin başından bu yana Türkiye’de edebiyat ve çevre çalışmalarını eleştirel bir zeminde buluşturan çok önemli çalışmalara rastlıyoruz. Örneğin Serpil Opperman, Ufuk Özdağ, Sinan Akıllı, Özlem Öğüt Yazıcıoğlu, Kim Fortuny gibi isimlerin çalışmaları ve derlemeleri ekolojinin nasıl metinleştiğini gösterirken çevrenin insan ve insan olmayan canlılarla birlikte bütünsel biçimde ele alınması gerektiğinin altını çizerek Türkiye’deki ekoeleştiri tartışmalarının çoğullaşmasına yön vermiştir.</p> <p>Ekoeleştiri, edebiyat ve çevre arasındaki olası bütün ilişkilerin ekolojik kavramlar, metodolojiler ve yönelimlerle incelenmesini önceler. Edebiyat ve çevre ilişkilerini disiplinlerarası bir perspektifle inceleyen ekoeleştiri, insan ile insan olmayan hayvanlar, her tür canlılar arasında tezahür eden karşılaşmaları, ilişkileri, yer yer açmazları konu edinirken edebî çalışmalarda diğer canlılarla paylaştığımız yaşam alanlarımızın nasıl göründüğünü ve tahayyül edildiğini, büyük ölçüde de temsil meselesini merkezine koyar. Ekoeleştiri, William Rueckert’in 1978’de yayımladığı <em>Literature and Ecology</em> adlı önemli çalışmayla ilk kez sistematik bir şekilde kültür ve edebiyat çalışmaları ile eleştiri arasında kendine yer bulur. Rueckert, ekoeleştirinin temelini oluşturarak, ekolojik kavramları edebiyat çalışmalarına uygulamanın önemini vurgular. Ekoeleştiri, Rueckert’in ifadesiyle, insan ve insan olmayan arasındaki ilişkileri, Dünya’nın derin tarihini, çevresel dönüşümleri, değişen mikro ve makro iklimleri ve jeokimyasal kuvvetleri araştıran çevreci beşerî bilimlerin ayrılmaz bir parçası olarak görülebilir.</p> <p>Edebiyat ve ekoloji arasındaki paralellikleri inceleyen ekoeleştiri, yazınsal metinleri ekolojik farkındalık çerçevesinde ele alarak bu metinleri eleştirel bir bakış açısıyla tartışır. Daha da önemlisi, çevresel düşünceyi bilinçlendirme ve küresel ekolojik krizin ortaya koyduğu etik ve estetik meselelere dikkat çekerken, insanın ekosferdeki konumunu anlamada oynadığı önemli rolü vurgular. Bugün ise ekoeleştiri, insanın dünyaya olan etkisinin en üst düzeyde olduğu Antroposen çağında, kuramsal, metodolojik ve pedagojik açılardan insansonrası kuramlar, yeni materyalist yaklaşımlar, ekofeminizm gibi alanlarla yakından ilişkilidir.</p> <p>Örneğin, Rosi Braidotti, postmodernist bir yaklaşımla Deleuze’ün düşüncesini inceler ve insan merkezli dünya görüşünü terk etmeyi ve feminist bir bakış açısı benimsemeyi önerir. İnsan sonrası yaklaşımlarda, ekolojik duyarlılık ve feminist anlayışı içeren bir politik söylem sunar. Bu bağlamda, Avrupa-merkezci hümanist anlayışı ve Batı odaklı insan tasarımını sorgular, insanı kutsayan hümanist görüşü eleştirir. Benzer biçimde, Deleuze ve Guattari’nin “öbekleşme/terkip”, Bruno Latour’un “birlik sosyolojisi” ve “aktör-ağ”, Jane Bennett’in “canlı maddeciliği”, Brian Massumi’nin “duygusal dönüş”, Karen Barad’ın “failsel realizm” gibi kuram ve kavramları, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ekoloji yasasını bize daima yeniden hatırlatıyor.</p> <p>Ekoeleştiri ve edebiyatın bir diğer kesişim noktası da hikâye anlatıcılığıdır. Hikâye anlatıcılığı hayatta kalabilmek ve daha iyi bir dünya tahayyülü için ekoeleştiride elzem bir pratik olarak tanımlanabillir. Özellikle Donna Haraway’in <em>Staying with Trouble: Making Kin in the Chtulucene</em> ve Rebecca Solnit’in <em>Not too Late: Changing the Climate Story from Despair to Possibility</em> başlıklı, genetikbilim, bilimkurgu, antropoloji ve edebiyat eleştirisinin içiçe geçtiği çalışmaları ile ekolojide kuram ve kurgu arasındaki sınırlar da muğlaklaşır.</p> <p>“Ekoeleştiri, Sürdürülebilirlik ve Edebiyat” dosyasındaki yazılar, yukarıda bahsedilen alanları kavramları ve muğlak sınırları içererek ekoeleştiri ve sürdürülebilirlik konularını ilkin Rueckert’de rastladığımız ekoloji tanımının çok ötesine taşıyor. Dosyadaki farklı türlerdeki yazılar, özgün makalelerden kitap eleştirilerine, eleştirel denemelerden söyleşilere ve araştırma notlarına kadar çeşitli türleri kapsıyor; ekoeleştirinin çok yönlülüğüne ve çeşitliliğine yanıt verirken, günümüzdeki insansonrası kuramlar, ekofeminizm, feminist yeni materyalizm, duygulanım, aktör-ağ kuramı, spekülatif realizm gibi alanlardan da beslenerek ekolojinin nasıl metinleştiğini özenle gösteriyor.</p> <p>Dosyamızda özgün makale kısmında altı araştırma makalesi yer alıyor. Süheyla Abanoz’un “<em>Zamansız</em>’da Bilinmezin Temsili: Kozmik Budalalar” başlıklı makalesi pandemi anlatısı olarak nitelediği Latife Tekin’in son romanı <em>Zamansız</em>’a odaklanıyor. Isabelle Stengers’in akıl dışı ötekinin temsili olan “kozmik budala” kavramı ile Hubert Zaph’ın edebiyatı bir kültürel ekoloji alanı olarak görme pratiğini ilişkisel olarak inceleyen Abanoz, anlatıda öznelerin öteki olma hallerinin izini sürüyor. Romanın akıl dışı ötekiyi temsil eden budalaya atfedilen “yavaşlatma”, “acı çekme”, “afallama”, “afallatma” ve “bulanıklaşma” eylemleri aracılığıyla yakın okumasını yaparken ekolojiyi muğlaklık (ambiguity) kavramı ile düşünmeyi teşvik ediyor.</p> <p>Merve Çopuroğlu’nun “Adalet Ağaoğlu’nun <em>Yazsonu</em> Romanının Ekolojik Duyarlılık ve Politik Gerçeklik Bağlamında İncelenmesi” başlıklı yazısı romana ekoeleştiri ve söylembilimin kesişiminden bakıyor. Çopuroğlu, metnin kendine dönük (self-referential) ve duyu merkezli anlatımını öne çıkaran yakın okuma aracılığıyla <em>Yazsonu</em>’nu 12 Mart anlatısı olmasının ötesinde, doğadaki diğer canlıların failliklerine alan açan bir metin olarak inceliyor.</p> <p>Evren Haspolat’ın “Ekofeminist Bir Bakışla Vitruvius Erkek İnsanına Sınır Çizmek: <em>Kar ve Ayı</em> Filmi” başlıklı çalışması, Selcen Ergun’un yönettiği 2022 yapımı <em>Kar ve Ayı</em> filmini, iklim değişikliğiyle kadının toplumsal yaşamdaki rolü ile patriarkal sistemin güç ilişkileri içerisinde ele alıyor. Normatif erkekliğin izini Vitruvius erkeği imgesi aracılığıyla klasik Batı düşüncesiyle süren makale, <em>Kar ve Ayı</em> filmini bu statükonun ötesine işaret eden bir anlatı olarak inceliyor.</p> <p>Aslı Nur Memiş’in “Transmission of Ecological Memory: Lebib’s Kahtiyye on Famine in Diyarbakır” (“Ekolojik Hafızanın Aktarımı: Diyarbakır Kıtlığı ve Lebib’in Kahtiyyesi”) başlıklı makalesi 1803 yılında yaşanan şiddetli kıtlık nedeniyle, Diyarbakır Valisi Timur Paşa’nın, Lebib’in 1757 kıtlığını konu alan şiirine odaklanıyor. Vali dilekçesinde yer verilen şiirde gıda yardımı talebini konu alıyor ve bu yanıyla bellek çalışmaları, ekoloji ve tarih yazımı gibi alanlarla kesişerek okuru fail ve edebî tür kavramları üzerine de düşünmeye davet ediyor.</p> <p>Sevgin Özer’in “İnsanlar ve Bitkilerin Birlikte Büyümesine Dair Bir Hikâye: <em>Burası Radyo Şarampol</em>” başlıklı makalesi Şükran Yiğit’in bitki ve insan arasındaki etkileşimi öne alan anlatısını odağına alıyor. Ekoeleştiriyi bitkisel demokrasi kavramından şehir, ev, bitki ve kadın dayanışmasına uzanan bir yelpazede tartışan makale, okurları hem bitki insan ilişkiselliğini hem de Şükran Yiğit’in romanlarını bu çerçevede yeniden düşünmeye davet ediyor.</p> <p>Ayşe Duygu Yavuz Yıldırım’ın “Yeşil Edebiyat Kanonunu Türkçede Ekoeleştiri ile İnşa Etme Sorunu” başlıklı makalesi Halikarnas Balıkçısı (Cevat Sakir Kabaağaçlı)’nın <em>Aganta Burina Burinata</em> adlı eserinden Yaşar Kemal’in <em>Deniz Küstü</em> ve Buket Uzuner’in <em>Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları: Su</em> başlıklı romanına uzanan bir yelpazede— güncel Türk edebiyatında ekoeleştirinin izini sürüyor ve pastoral ile posthumanizm ekseninde Anglofon ve Türkçe edebiyat eleştirilerini ortaya koyuyor.</p> <p>“Eleştirel Deneme” kısmında üç yazı bulunuyor. Büşra Bilgiç, “İzzet Yasar’ın <em>Camdan Mezbahalar</em>’ında Antroposen Yaklaşımın Eleştirisi ve İnsanlaştırılan Hayvanlar” adlı denemesinde İzzet Yasar’ın hikayeleri aracılığıyla Donna Haraway’den David Wood’un kuramlarına uzanıyor ve eleştirel hayvan okumaları bağlamında metin odaklı, neoliberalizm ve Antroposen eleştirisi merkezli bir edebiyat okuması sunuyor.</p> <p>İlayda Canol ise “Adımlar Arasında: Doğa, Düşünce ve Varoluş” başlıklı denemesinde ünlü Alman peyzaj ressamı Caspar David Friedrich’in “Bulutların üzerinde” resminden hareketle yürüyüş, us ve imgelem arasındaki ilişkiyi iç ve dış, amaç ve arayış ikilikleri aracılığıyla yeniden düşünmenin yollarını ortaya koyuyor.</p> <p>Mine Özyurt Kılıç, “Edebiyatın Çiçek Tarhındaki Salyangoz: <em>Hogarth Yayın Evi</em>’nin Yavaşlığa Çağrısı” başlıklı denemesinde Leonard Woolf ve Virginia Woolf’un 1917’de birlikte kurdukları Hogarth Yayınevi’nin ekolojik izlerini “Duvardaki İz” ve “Kew Bahçeleri” hikayelerinde sürüyor. Virginia Woolf’un metinlerindeki salyangozun görsel ve sözel tasvirleri gibi Özyurt Kılıç’ın yazısı da var olmayı mümkün kılan yavaş okuma pratiklerini teşvik ediyor.</p> <p>“Ekoeleştiri, Sürdürülebilirlik ve Edebiyat” dosyasında söyleşi kısmında Deniz Gündoğan İbrişim, Başak Ağın ve Gizem Yılmaz ile <em>Beşerî Bilimlerin 50 Rengi</em>: <em>Çevreci, Dijital, Tıbbi ve Posthüman Sesler Üzerine</em> kitabı hakkında söyleşiyor. <em>Beşerî Bilimlerin 50 Rengi: Çevreci, Dijital, Tıbbi ve Posthüman Sesler</em>’in hem çıkış amacı hem de gerek kültürel gerekse edebî çalışmalarda ne gibi müdahale alanları yarattığını tartışıyor. Söyleşi aynı zamanda kitabın hem yurt dışı akademisindeki yerine hem de Türkiye’deki ekoloji ve çevreci beşeri bilimler alanlarındaki yerine değiniyor.</p> <p>“Ekoeleştiri, Sürdürülebilirlik ve Edebiyat” dosyasının “Kitap Kritik” bölümünde Tuğba Çanakçı “Bir Olmak ya da Olmamak: <em>Kozmik Koreografi: Bedenlerin Element Dansı</em>” adlı yazısında Gizem Yılmaz’ın <em>Kozmik Koreografi: Bedenlerin Element Dansı</em> kitabını inceliyor. Çanakçı, Yılmaz’ın elementler ekoeleştirisi ışığında elementlerin yolculuğunu hem Batı felsefesi hem de Anadolu felsefesinden örneklerle nasıl eleştirel biçimde tartıştığını anlatıyor.</p> <p>Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızın oluşumunda emeği geçen yayın ve danışma kurulu üyelerimize, alan editörleri, yazar ve hakemlerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Son olarak, Ekim 2024 tarihli yedinci sayısını Dr. Nefise Kahraman’ın sayı editörlüğünde “Edebiyat ve Sinemada Çevirmen Temsilleri” dosya konusuna ayıracak <em>Nesir</em>’in edebiyat araştırmacılarının bu konudaki nitelikli ve özgün çalışmalarını 1 Ağustos 2024 tarihine kadar beklediğini hatırlatmak isteriz.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/112 Zamansız’da Bilinmezin Temsili: Kozmik Budalalar 2024-02-09T11:33:01+03:00 Süheyla Abanoz suheylabanoz@gmail.com <p>Latife Tekin’in<em> Zamansız</em> adlı pandemi dönemi anlatısı ölümle yüz yüze gelinen ve felaket karşısında var olmanın yolunu bir-oluşla arayan bir metindir. Ötekiye yani insan-dışına, içine aldığı ekolojik alanda yer açan anlatı, yazarın eko-eleştirel tavrına önceki eserlerinden farklılaşarak bilinmezin sularında gezinen eko-lirik bir nitelik katar. Eko-lirik olanın bilinmez yanıyla bir yeryüzü varoluşu olarak aktarıldığı anlatıda meçhul özneler ve bulanıklıklar inşa edilir. Bu özneler ve bulanıklıkların aşk ve ölüm mefhumlarının sınır tanımayan yanıyla metne yedirilişini sağlayan, sürekli sallantıda olmayı arzulamaları ve ancak bu şekilde var olabilecekleri tutkularıdır. Bu çalışma Isabelle Stengers’in ötekinin temsili olan “kozmik budala” kavramıyla ve Hubert Zaph’ın edebiyatı bir kültürel ekoloji alanı olarak görme pratiğiyle anlatıda öznelerin ötekiliklerinin ve ötekiye çağrılışlarının izini sürecektir. Bunu yaparken ötekiyi temsil eden budalanın kendine has işlevleri olan “yavaşlatma”, “acı çekme”, “afallama”, “afallatma” ve “bulanıklaşma” eylemleri ele alınacak ve bu eylemler metinde bilinenin, insan-dışının da dahil olduğu bilinmez ve muğlak olanda geçersiz kılınmaya çalışılması ve sınırlarının ısrarla ihlal edilmesi üzerinden anlamlandırılacaktır.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/99 Adalet Ağaoğlu’nun Yazsonu Romanının Ekolojik Duyarlılık ve Politik Gerçeklik Bağlamında İncelenmesi 2024-03-29T10:18:14+03:00 Merve Çopuroğlu mervecopuroglu1@hotmail.com <p>Bu çalışma Adalet Ağaoğlu’nun 12 Mart sonrası toplumdaki yalnızlaşmaya odaklandığı <em>Yazsonu </em>romanını ekoeleştiri yöntemiyle ve derin ekoloji ilkeleri odağında incelemektedir. <em>Yazsonu</em>, kutuplaşmanın yoğun olduğu politik iklimde romanın başkişisi olan kadının tatilini geçirmek için gittiği kasabanın doğasında geçen gündelik deneyimlerini konu edinir. Roman bireyi doğa ile etkileşim hâlinde ve ekolojik çevrenin dinamiklerinden etkilenmeye açık bir varlık olarak konumlandırarak insan ve diğer canlı varlıklar arasındaki hiyerarşiyi yapı bozumuna uğratır. Çalışmada bu eserin seçilmesinin nedeni metnin, insanı doğaya hükmeden ve ekolojik çevre üzerinde tahrip edici etkisi bulunan bir fail olarak temsil etmekten ziyade, tüm varlıklarla eşit etki gücüne sahip bir özne olarak temsil etmesidir. Bu çalışmanın amacı şimdiye dek bir 12 Mart romanı olarak ele alınmış <em>Yazsonu</em> romanında, kendisini gösteren ekolojik ve politik kesişimsellikleri ortaya çıkarmaktır. <em>Yazsonu</em>, doğanın kendi döngüleri aracılığıyla insan merkezci müdahalelere karşı verdiği tepkilere odaklanmakta ve bireyin doğanın sahibi değil, sakini olduğunu kullandığı eşitlikçi dil aracılığıyla vurgulamaktadır. Bu sayede hem toplumsal karmaşa ile ekolojinin kendine ait düzenini, hem de doğanın saflığı ve yapılaşmanın getirdiği bozulmayı karşılaştırma imkânı verir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/105 Ekofeminist Bir Bakışla Vitruvius Erkek İnsanına Sınır Çizmek: Kar ve Ayı Filmi 2024-02-08T00:34:53+03:00 Evren Haspolat evrenhaspolat78@yahoo.com <p>Bu çalışmada 2023 yılında gösterime giren <em>Kar ve Ayı</em> filmi üzerinden iklim değişikliği/ekolojik kriz bağlamında insanların doğaya yapmaya hak gördükleri şeyler ve ataerkil toplumsal düzen bağlamında kadınların ikincilleştirilmeleri karşısında, doğanın ve kadının eşzamanlı özgürleşmesi konusu incelenmiştir. Filmin ana kahramanı Aslı Hemşire’nin diğer önemli kahramanlar Doğa, Samet ve Kasap Hasan ile arasında geçen olaylar çerçevesinde doğa-insan, kadın-erkek ikilikleri ve bu ikiliklerin yarattığı toplumsal ve ekolojik sorunlar filme hâkim olan ekofeminist paradigma üzerinden değerlendirilmiştir. Bu çerçevede Aslı Hemşire’nin; babası, Samet, Kasap Hasan ve jandarma komutanı gibi farklı erkek tiplemeleri üzerinden ataerkil-patriyarkal toplumsal sistemin kendisine dayattığı toplumsal cinsiyet kalıpları ile nasıl mücadele ettiği ve yine kendisine yönelen sınır çizme girişimlerini nasıl karşı çitleme hareketi ile karşıladığı ortaya konulmuştur. Doğaya insan kaynaklı olarak yönelen saldırılar karşısında, Samet’in doğanın insan dışı canlıları ile dayanışma hâlindeki yönelimi üzerinden ise iklim değişikliğinin yarattığı sorunlar, bunun teorik-tarihsel kaynakları ve bunun filmin ekofeminist bakışı üzerinden nasıl aşıldığı ele alınmıştır. Bu bağlamda filmin; kadınların ve doğanın yaşadığı sorunların kaynağında, Hümanizm ve Kartezyen tasarımın biçimlendirdiği beyaz ussal erkeği tarifleyen Vitruvius erkek insanı anlayışının yattığı ve onun kadın-doğa-doğa ile dayanışma hâlindeki erkeğin dayanışmacı ortaklığıyla aşılabileceği tezini işleyerek Türk sinema tarihine ekofeminist, insan merkezciliği bu bağlamda aşan bir film olarak katıldığı çıkarımı ile çalışma sonuçlandırılmıştır.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/100 Ekolojik Hafızanın Aktarımı: Diyarbakır Kıtlığı ve Lebib’in Kahtiyyesi 2024-02-23T08:15:42+03:00 Aslınur Memiş aslinur.memis@sabanciuniv.edu <p>1803 yılında yaşanan şiddetli kıtlık nedeniyle, Diyarbakır Valisi Timur Paşa, 1757 kıtlığını konu alan bir şiirin yer aldığı bir dilekçe ile gıda yardımı yerine getirilmezse başka bir şehre atanmasını talep etti. Osmanlı tarihçilerine göre bu, ekolojik bir kriz karşısında insan failliğinin söz konusu olmadığına işaretti. Ancak bu makalenin de iddia ettiği gibi devlet görevlileri, kıtlığın etkilerinin merkeze bildirilmesinde ve kıtlığın hafızasının korunmasında aktif aktörlerdi. Timur Paşa'nın dilekçesini ve Lebib'in şiirini bir faillik olarak kavramsallaştırmak için bu makale, edebiyat teorisi ve bellek çalışmalarının kavramlarını kullanmaktadır. Bellek çalışmalarının sağladığı teorik çerçeve sayesinde bu makale, kıtlığın sosyal ve ekolojik etkisinin hafızasını kaydetmek ve sonraki nesillere aktarmak için şairlerin travmatik ekolojik deneyimleri anlatı yapıları aracılığıyla düzenleyerek anlatılabilir kıldığını ileri sürmektedir. Divan şiirindeki kıtlık anlatıları bu yapıları içeren kahtiyye türünü oluşturmuştur. Kahtiyye'nin bir tür olarak oluşum süreci, vaka çalışmasının da gösterdiği gibi bağımsız değil, metinlerarası bir süreçtir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/110 Birlikte Düşünmek ve Büyümek: Burası Radyo Şarampol’de Bitkiler ve İnsanlar 2024-02-08T00:20:38+03:00 Sevgin Özer sevginozer@gmail.com <p>Şükran Yiğit’in edebî metinlerinde kendini ve dünyayı keşfetmek, büyümek, arkadaşlık, yolculuk ve hafıza öne çıkan izleklerdendir. Bununla birlikte, yazarın metinlerinde insanlar kadar insan olmayan canlılar da anlatı yapısına katkı sağlar. Dolayısıyla söz konusu izleklerin gelişimini incelerken insanlar ve insan olmayanlar arasındaki ilişkiyi dikkate almak işlevseldir. Yiğit’in 2020 yılında yayımlanan <em>Burası Radyo Şarampol</em> romanı, Filiz’in yaşamını, karakterin bakış açısından hem bireyin geçmişindeki hem de Türkiye’nin toplumsal tarihindeki dönüm noktalarına vurgu yaparak anlatır. Bu çalışma romanı, ekoeleştirel perspektiften inceleyerek romanın insanlar ve bitkiler arasındaki ilişkiyi insan-merkezci olmayan bir şekilde ele aldığını göstermeye çalışır. Roman, bitkileri sadece birer arka plan figürü ya da insanlar için bir çeşit enerji kaynağı olarak tasvir etmemiştir. <em>Burası Radyo Şarampol</em>’de bitkiler; insanın büyümesinde, kendisini ve dünyayı keşfetmesinde, eviyle, şehirle ve arkadaşlarıyla kurduğu ilişkilerde etkin rol oynar. Bir portakal ağacı romanın ana karakteri Filiz’in ve bir çiçek ve sebze bahçesi Filiz’in arkadaşı Ella’nın kendilerine özel birer dünya kurmalarına ve güçlenmelerine yardımcı olur. Dolayısıyla bitkiler ve insan-bitki etkileşimi, karakterlerin, olay örgüsünün, izleklerin ve feminist eleştirinin gelişimine katkı sağlar. Bu makale, romandaki bitkilerin temsil edilme biçimlerini çözümleyebilmek için Arne Naess’in “derin ekoloji” ve “kendini gerçekleştirme” kavramlarından yararlanmaktadır. Buna ek olarak Michael Marder’in canlılar arasındaki hiyerarşiyi sorgulamasından, önerdiği “bitkisel demokrasi” kavramından, bitkilerin ayırt edici özellikleri hakkında sorduğu felsefi sorulardan yola çıkarak bir tartışma yürütmektedir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/117 Edebiyat İncelemeleriyle Türkiye’deki “Yeşil Edebiyat Kanonu”nun Sınırlarını Yeniden Düşünmek 2024-02-20T20:56:09+03:00 Ayşe Duygu Yavuz-Yıldırım dyavuz@gsu.edu.tr <p>Küresel ısınma ve çevre politikalarının tartışılageldiği bir zamanda ekoeleştiri güncelliğini korur. Son yıllarda ekoeleştirel perspektifle Türk yazınına yaklaşan edebiyat incelemelerinin sayısı artmıştır. Bu edebî incelemeler yoluyla "yeşil edebiyat kanonu"nun hangi özellikleri ile inşa edildiğini yorumlamak mümkündür. Edebiyat metinlerinin ekolojik bağlamı ile beraber araştırmacıların ekoeleştiriyi alımlama biçimleri de bu kanonun niteliğinde belirleyicidir. Doğa el değmemiş cennet imgelemine yaklaşan bir tablo gibi sadece mekân değildir. Artık sanayileşme sonrası insan eliyle değiştirilmiş, tahrip edilmiş yönü göz ardı edilemez. İşte bu durum pastoral ile eko-yazını birbirinden ayırmak gerekliliğini doğurmuştur. İnsan eliyle üretilmiş bir metinde insan dışı canlıların ve doğanın yalnızca insana has duyguların betimlenmesinde birer metafor olarak kullanılması da ekoeleştirinin ele aldığı konulardandır. Hayvanların sömürülmesi hayvan çalışmalarının da katıldığı tartışmalarla temsil meselesi geniş ölçekli değerlendirilmiştir. Dünya edebiyatına dair incelemelerde eko-yazın, post-hümanist anlayışa yaklaşan içeriklere yoğunlaşır. Buna göre eko-yazın insanın doğayı tahrip etmesinin ve diğer canlılara hükmetmesinin eleştirisini içermekle birlikte; insanın kurtarıcı özne konumundan sıyrılarak diğer canlılarla bütünleşmesini önemser. İnsan merkezciliğin aşılamadığı, ikili karşıtlıklara dayalı bir dil inşası yerine post-hümanist değerlerin benimsendiği bütünleştirici bir estetik dil gereklidir. Türkçede eko-yazın olarak değerlendirilebilecek eserlere dair incelemelerde ise post-hümanist mutabakat yoktur. Ekoeleştirel yönü ile ön plana çıkarılan kimi eserlerin dahi içeriğinde insan-merkezciliğin izleri görülebilmektedir. Bu çalışmada ekoeleştirel Türkçe edebiyata dair incelemeler tartışmaya açılacaktır. Edebiyat incelemeleri yoluyla yeşil edebiyata yüklenen anlamların ayırt edici yönlerinin hangi ölçütlerle inşa edildiği çözümlenecektir.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi https://nesirdergisi.com/index.php/nesir/article/view/124 Beşerî Bilimlerin 50 Rengi: Çevreci, Dijital, Tıbbi ve Posthüman Sesler Üzerine 2024-04-19T13:24:54+03:00 Deniz Gündoğan-İbrişim deniz.gundogan@khas.edu.tr <p>Felsefe, edebiyat, biyoloji, tıp, ekoloji, etik ve teknoloji alanlarında yürütülen tartışmaların birbiri içine geçen tarihsel ve düşünsel süreçlerini irdeleyen Beşerî Bilimlerin 50 Rengi: Çevreci, Dijital, Tıbbi ve Posthüman Sesler (2023) kitabı, Başak Ağın ve Zümre Gizem Yılmaz editörlüğünde Kapadokya Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı. Beşerî Bilimlerin 50 Rengi, kapsadığı alan, ele aldığı kavram ve konularla dünyada ve Türkiye’de süregelen güncel akademik çalışmaları takip eden herkes için çok önemli, başucu kaynağı niteliğinde bir eser. İnsan faaliyetlerinin gezegenin tarihini şekillendirmede nasıl baskın güç hâline geldiğini gösteren Antroposen Çağı’nda, yaşamakta olduğumuz iklimsel, ekolojik, kültürel, ekonomik, toplumsal ve siyasal krizlerle nasıl başa çıkacağımızın, onlara nasıl yanıt vereceğimizin ve en önemlisi de hikâyelerimizi nasıl kuracağımızın temellerini oluşturan çok sayıdaki kavram ve yaklaşımı Türkçede ilk kez bir çalışma, böylesi geniş bir kapsamda bir araya getiriyor. Beşerî Bilimlerin 50 Rengi’nin önerdiği kavramlar, metodolojiler ve gelecek kurgusu üzerine kitabın editörleri Başak Ağın ve Gizem Yılmaz ile söyleştik.</p> 2024-04-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi